Blog Listem

24 Aralık 2021 Cuma

24 ARALIK 2021 CUMA DEĞİŞİK ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ HEPBİRLİKTE...

 


Ekonomik olarak hepimizi az çok etkileyen 
çok değişik ve ilginç dalgalanmaların olduğu
bir dönemden geçerek bitiriyoruz 2021'i
Umarım yeni yılda hayatımızı olumsuz anlamda 
etkileyen enflasyona bağlı zamlar geriye alınır da
hepimiz birazcık rahat ederiz...
Gerçi çok önemli ve gerekli bazı adımlar atılmadığı 
sürece bu enflasyondan kurtulmamız pek mümkün değil gibi 
görünüyor..
    Amaan zaten herkes sıkkın bıkkın bir de ben içinizi karartmasaydım bari..
İyiyi düşünelim umalım da başımıza iyilikler gelsin inşallah...








Onların Noel babası varsa bizim de Ayazatamız varmış
Sosyal medya sayesinde yeni yeni şeyler öğreniyorum.

Ayaz Ata, Türk, Altay ve Orta Asya mitolojilerinde, özellikle Kazaklarda ve Kırgızlarda Soğuk Tanrısı. Noel Baba ile de özdeşleşmiş durumdadır. Ayas Han olarak da bilinir. Ay ışığından yaratılmıştır. Soğuk havaya neden olur. “Ak Ayas” olarak adı geçer....
Ayazata kızdı galiba bugün burası aşırı soğuk valla




Onların noeli kutluysa bizim de Narduganımız 
kutlu olsun da eksikli kalmayalım.
Nar kırmak gerekirdi o gece ama yoktu bende maalesef .
 Olsaydı en azından balkonda kırardım. Kısmet değilmi bu yıl....
.

Türklerin yüzyıllardır sürdürdüğü Nardugan (Nartugan) ismiyle bilinen 'yeniden doğuş bayramı' 21 Aralık'ta kutlanıyor. Çünkü dönenceye (ekinoks) göre en kısa gündüz, en uzun gecenin yaşandığı 21 Aralık'tan sonra yeni yılın geldiğine inanırlardı






Bence çok anlamlı ders niteiğinde bir hikaye ile şimdilik hoşçakalın sağlıkla kalın....


Zaferini çalmak


"yirmi altı yaşındaydım. amerika'ya yeni gitmiştim. osgood'un araştırma asistanlığını yapıyorum. aynı odada john ve gary adında iki asistan daha var. bir cumartesi günü ofise gittiğimde halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm. gary oğlunu getirmişti. herkes kendi işini yapıyordu. ben de masama oturdum. çalışmaya başladım.

odada oldukça alçak meşin bir koltuk vardı. fark ettiğimde, çocuk ona çıkmaya çalışıyordu. bir bacağını atıyor tutunuyor ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. çocuk bunu dört beş kez denedi. baba bir yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. john ise hiç ilgilenmiyordu. tamamiyle kendi işiyle meşguldü.

çocuk yine deneyip çıkamayınca yerimden kalktım. çocuğun koltuk altlarından tuttum. ''hoppa!'' dedim ve onu meşin koltuğun üstüne bıraktım. çocuk hiç beklemiyordu. önce şaşaladı. sonra koltuğun üstünde öyle kalakaldı. o zaman bilmiyordum. ama şimdi biliyorum. benim anlam çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi ben de onun amcası. içinde büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle tanımlamıştı. yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım etmek bana düşerdi. çünkü babası gary ve amcası john bir şey yapmaya pek niyetli gözükmüyordu!!!

vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek gary'e baktım. ''neden yaptın?'' diye sordu. vazifesini yapmış bir amcanın rahatlığı içinde ''çıkmaya çalışıyordu'' dedim. gary ''ben de biliyordum çıkmaya çalıştığını... sen niye yaptın?'' diye üsteledi. şaşırdım ve sinirlendim. içimden bu amerikalılara iyilik yaramıyor diye düşündüm. ama merak etmekten de kendimi alamıyorum. sonra sordu ''sen ne yaptığının farkında mısın?'' içimden yine sinirlendim. istanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın bir insandım. ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim.

''bak'' dedi. ''çocuk koltuğa çıkacağına inanıyordu. belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı. öyle ucundan tutmuyordu. çıkacağına inanmış biri olarak kedi yavrusu gibi tutunmuştu. bırakmayacaktı. deneyecek, deneyecek, en sonunda çıkacaktı. çıkınca dönüp bana bakacaktı. ben de ona çıktın diyecektim. sonra inecekti. yine uğraşacaktı. bir saatte çıktığını belki yirmi dakikada çıkacaktı. bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada çıkar hale gelecekti. bu onun bugünkü zaferi olacaktı. sen onun zaferini çaldın!''

öylece bakakaldım. bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders olmuştu bana.

biliyor musunuz iki hafta sonra gary'e sordum. neden sadece ''çıktın!'' diyecektin??? neden ''aferin sana oğlum, alkış alkış'' değil??? verdiği cevabı hiç unutmayacağım; ''ben zaferine sadece tanık olurum. onun benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. kendisi için başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!!!"
( doğan cüceloğlu - gerçek özgürlük )



14 Aralık 2021 Salı

14 ARALIK 2021 ' e BİR ANEKDOT



 EVLİYA GELSE ÇARPILIR






Sultan İbrahim hastalanmış.Ölürse henüz erkek evladı da olmadığı için Osmanlı Hanedanı varissiz kalacak. Saray erkanının aklına Cinci Hoca gelmiş. " Nefesi kuvvetlidir, okusun " diye alıp getirmişler.

Saraya gelen cinci Hoca etraftaki herbiri birbirinden entrikacı vezir, vüzera ve avantacı topluluğunu görünce:

-Burada o kadar cin var ki, evliya gelse çarpılır, demiş.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ' E SONSUZ SAYGIM VE SEVGİMLE

İzninizle;

Onu arada sayfamda görmek ve yolgösterici sözlerini anekdotlarını  hatırlamak istedim...





Bir millet, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin
yaşayacak neticeler vermesi, ancak irfan (kültür) ordusuyla kaimdir.

1936 

 

7 Aralık 2021 Salı

BİR YILI DAHA BİTİRİYORUZ...


Kocaman bir yıl daha bitiverdi acısıyla tatlısıyla...
Yeni bir yıla başlarken zor günlerden geçiyor olsak da
unutmayalım ki herşeyin başı sağlık o nedenle
sağlığımızıkorumak için ne gerekiyorsa yapalım ve 
yine unutmayalım ki her zaman tünelden bir 
çıkış illaki vardır her zaman bir umut vardır..
Yeni yılda aklınızdan ve kalbinizden geçen 
tüm güzelliklerekavuşmanızı diliyorum...






Bu aralar kitaplara filmlere sanata her
 zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu
düşünüyorum..
Keyifli süprizli heyecanlı bir kitap...




Ve sonunda bitti..Harika bir diziydi bence...





Bu aralar ıspanaklı börek çok yapıyorum..
Kızım kahvaltıda severek yiyor..
Bir çok tarifi var her yerde..
Benim gibi zaman yoksunu çalışan bir kadınsanız
benim yaptığım gibi donuk ıspanaktan da yapabilirsiniz
çok pratik ve çok lezzetli oluyor benden demesi...



YENİ YILDA SAĞLIKLA GÜZELLİKLE KAVUŞANA KADAR HOŞÇAKALIN

“Yılbaşı ne bir mevsim ne de bir zaman dilimi, o bir ruh hali. Huzurun, evde olmanın, mutluluğun ve paylaşmanın, şükran duymanın zevki gerçek yılbaşı ruhudur.”

– Calvin Coolidge

Küçük Oliver henüz beş yaşındaydı ve etrafındaki dünyayı merak ediyordu. Her şeyin nasıl değiştiğini fark etmeye başladı. Parlak renklerle dolu sokakları gördü, her yerde tekrarlanan şarkıların sesini duydu ve insanların her türlü süslemeyle ağaç süslediklerini izledi. Televizyonda tatlılar, oyuncaklar, şaraplar, parfümler için reklamlar gördü… Oliver hepsini gördü, ve düşünmeye başladı… Sonunda annesine merakla sordu, “Anne, yılbaşı nedir?”

Annesi ne yazık ki “Bu sadece şanslı olanların sahip olabileceği bir şey. Umarım bir gün sana verebilirim, evlat.” yanıtını verdi.

Oliver için annesinin cevabını duymak ve ifadesini görmek üzücüydü. Ancak, bir gün kendi yılbaşına sahip olacağına dair umudunu kaybetmedi. Günler geçti ve küçük Oliver araştırmaya devam etti. Sonra Yeniyıl sabahı geldi.

Oliver gerçekten erken kalktı ve annesini uyandırmak için koştu. O yavaşça gözlerini açtı ve oğlunun onun için bir kart hazırladığını gördü. Ev yapımıydı, geri dönüştürülmüş kâğıttan yapılmıştı. Ama renkler, çizimler ve umut dolu bir mesajla dolu güzel bir karttı, “Bana her gün yılbaşını veriyorsun çünkü seninleyken mutlu oluyorum.” Oliver’ın annesi ağlamaya başladı ve oğlu sordu, “Anne, neden ağlıyorsun?”

“Çünkü bana gösterene kadar ne kadar şanslı olduğumu bilmiyordum.” Bunu diyen annesi Oliver’a sıkıca sarıldı.

Tabii anne, her gün Yılbaşımız var.

“Yılbaşı hediyeleri açmakla değil, kalbimizi açmakla ilgili.”

– Janice Marditera


ARKADAŞLAR FIRSATINIZ OLURSA 
BU AMATÖRCE HAZIRLANAN 
SAYFAMA DA ARADA  BEKLERİM....
TABİİ Kİ İLGİNİZİ ÇEKERSE...

https://birlikteenglish.blogspot.com


 


https://birlikteenglish.blogspot.com

5 Kasım 2021 Cuma

KASIM AYI HÜZÜN AYI ...





Kasım ayı umarım size iyi gelmiştir...
Bende sanırım bir sonbahar depresyonu var gibi...
Evden dışarı çıkasım yok..
Umarım enerjim en kısa  zamanda yerine gelir...




Galiba ardı arkası kesilmeyen
 zamlar ve aile bütçemize
hissedilir etkisi de benim enerjimi
sömürüyor... Saldım çayıra mevlam 
kayıra ekonomi yönetimi 
ürkütüyor beni..
Amaan canım belki de ben saçmalıyorumdur.







Annem bahsetmişti bu diziden aramızda dönem dizileri 
ne güzel olur diye konuşurken...
Gerçekten harikaymış..
Sanırım yayınlandığı yıl kızımın doğduğu yıla denk geldiği
için kaçırmışım..
Fonda Menderes dönemi yıllarından başlayarak ülkemizin çalkantılı yıllarını
seyrederken önde de kırık bir aşk hikayesine şahit oluyoruz bu dizide...
Tam benlik bir diziymiş...Seyretmeyenlere hararetle tavsiye ediyorum..










İyi ki kitaplar var...

Yoksa insan hangi limana sığınırdı

hızlı hayat şartlarında koşturup dururken...

Dağılan hayatınızı toparlamak, hatalarınızı telafi etmek, yaralarınızı sarmak ve ayrılmak zorunda kaldığınız insanlarla tekrar bir araya gelmek için son şansa ne kadar inanabilirsiniz?

İnancınızın sizi nerede ayakta tutup, nerede yalnız bırakacağından nasıl emin olabilirsiniz?

Emin olduğunuz her şeyin ayaklarınızın altından kayıp gittiği bir anda neyin gücüyle ayakta durabilirsiniz?

Son şanslara inanmak, mucizelere inanmak kadar gerçektir.



Baktım evde havuçlar birikmiş tabii ki
 aklıma hemen havuçlu kek geldi.
Havuç tarçın ve ceviz harika oluyor.. 
Ev mis gibi tarçın kokuyor
Pazar günü balkonda kitap kek çay kahveyle geçti..
Sevdikleri de sağlıklıysa insan daha ne ister ki...









Umutsuz yaşanmaz ki zaten..

Beğendim-Paylaştım






Şimdilik Hoşçakalın sağlıkla sevgiyle kalın...

E-MAIL

İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft’a başvurur. 

İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından test (yeri temizlemek) yaparlar ve:

 – “İşe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu 

göndereyim, aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü 

bildiririm” der.

 Adam çaresiz, bilgisayarının ve dolayısı ile e-mail adresinin 

olmadığını söyler.

 İnsan Kaynaklarından, onun adına üzüldüklerini, fakat e-mail’i 

yoksa, kendisinin de var olmadığını ve kendisi de olmadığı için işe 

alınamayacağını söylerler. 

Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10$ 

ile çıkar. Ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır. 

Kapı kapı dolaşarak, 

2 saat içersinde sermayesini ikiye katlar. İşlemi birkaç kez daha 

tekrar eder ve aksam eve döndüğünde 60$’i vardır. 

Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar, her sabah erkenden evinden 

çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır, ve her gün parasını 

üçe, dörde katlar. 

Az bir zaman sonra, bir el arabası alır, bunu bir kamyonla 

değiştirir ve bir sure sonra artık, birçok araçtan oluşan bir 

nakliye şirketi sahibidir.

 Beş sene geçer. Adamımız Birleşik Devletlerin en büyük gıda 

nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık.

 Artık ailesini ve geleceğini düşünmektedir. Genel hayat sigortası 

yaptırmaya karar verir. 

Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve 

konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın e-mail adresini ister.

 Adam e-mail’inin olmadığını söyler. 

Sigortacı şaşırır: – “Hayret, e-mail’iniz yok ve bu hanedanlığı 

kurabildiniz. 

Düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı kimbilir ne 

olurdunuz?”

 Adam düşünür ve şu cevabı verir: – “Ne olacaktı, Microsoft’ta 

temizlikçi olurdum!!”





 

2 Ekim 2021 Cumartesi

EYLÜLÜ DE BİTİRDİK ...EKİM HOŞGELMİŞ OLSUN İNŞALLAH....


Ekim inşallah yağmurlarıyla gelmiştir..
Sizin bögeleriniz nasıl bilmiyorum ama bizim buralara
tek damla yağmur düşmedi henüz..

Yeni ay huzurla sağlıkla geçsin inşallah hepimiz için....




Çok severim ben de kahveyi..
Bu aralar kahve dünyasından aldığım
fındık aromalı filtre kahveye dadandım
mis gibi fındık kreması kokuyor..



















Onlar evlatlar gençler geleceğimiz..

Umarım bir gün dayak atıp içeri tıkmak yerine
 gençlerine değer veren koruyup kollayan 
bir devlet babamız olur....



Gıda fiyatları elektrik benzin doğalgaz 
aldıbaşını gidiyor fiatlar tut tutabilirsen...

Allah hepimizin yardımcısı olsun...Zor 
gerçekten zor...


Paramız pul oldu Dolar/Euro karşısında..

Çok üzülüyorum...




Sevdiklerinizin kıymetini bilin..Bol
bol sarılın onlara..Sonra..
İşte sonrası malum...










Güzel bir aşk hikayesi..
Keyifle okuyorum




Yaşasın yeni sezon geldi...
Ben de gençmişim gibi
gençlik dizileri seyrediyorum
arada işte....









https://birlikteenglish.blogspot.com

Yeni bir blog çalışmasına başladım..

Fırsat olur da gözatarsanız bir de follow yapıp 

etrafınızdaki öğrencilere tavsiye ederseniz

mutluluktan havalar uçarım valla....

 


ŞİMDİLİK HOŞÇAKALIN SAĞLIKLA KALIN....

BEYAZ AT VE YAŞLI ADAM


Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
Babalık demişler, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var!

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler.

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

Köylüler gene gelmişler ihtiyara “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. ”O kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer!”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

(Lao Tzu)



 

11 Eylül 2021 Cumartesi

Bir Sonbahar daha nasip oldu ..Şükür..




Sıcak sıcak dedik
ofladık pofladık
 yazı bitirdik...
Sonbahara kavuştuk yine..
Öğlen vakti hava yaz gibi ama 
Sabah ve akşamları mis gibi sonbahar.
Sağlık ve huzurla dolu bir Sonbahar olsun
inşallah hepimize...










Pandemiden önce Kordona giderdik
 9 eylül gecesi iş
çıkışı harika olurdu ortam..
2 yıldır korkumuzdan eşim götürmüyor bizi oralara
nasip olmuyor umarım seneye bari korkmadan gideriz.

.


11 EYLÜL TERÖR SALDIRISI
Ne acaip bir olaydı...Kabus gibi..Film gibi...



















.

Son yaz günlerinde
şöyle hafif bir kitap okuyayım
diye başladım
 gerçekten de hafif  naif
bir modern aşk 
hikayesi çıktı...





Bu diziye takıldım kaldım
 günde 3 bölüm falan rahat bitiriyorum..
Harika bir anne kız hayat hikayesi...
Uzun zamandır böyle beni benden alan
bir diziye denk gelmemiştim..





Şimdilik hoşçakalın sağlıkla kavuşalım yine...


SPİNOZA'NIN TANRISI...
Bu yazıyı çok okudum, çok paylaştım. Her okuyuşumda zevk aldım, ve her paylaşımında mutlu oldum.
Belki siz de kaçıncı kez okuyor olacaksınız...

Einstein'ın ABD üniversitelerinde konferans verdiğinde öğrencilerin ona sık sık sordukları soru:

-Tanrı'ya inanmıyor musun?...

Einstein hep şu cevabı verirdi:

“Spinoza'nın tanrısına inanıyorum”.

Spinoza'yı okumayan kişi aynı yerde kalır...

Şöyle özetleyebiliriz:

Baruch de Spinoza, 17. yüzyıl felsefesinin üç büyük "Rasyonalist"inden biri olarak kabul edilir, Fransız Descartes ile birlikte.

*Spinoza'nın tanrısı ya da doğasına göre

Tanrı şöyle derdi:

Dua etmeyi ve boşuna göğsüne yumruk atmayı bırak!

Yapmanı istediğim tek şey, dünyaya çıkıp hayatının tadını çıkarmandır.

Eğlenmeni, şarkı söylemeni ve senin için yaptığım her şeyin tadını çıkarmanı istiyorum..

Kendi inşa ettiğin tapınaklara gitmeyi de bırak. Oraların benim evim olduğunu söylüyorsun !

Benim evim dağlarda, ormanlarda, nehirlerde, göllerde, plajlarda ve senin kalbindedir..

Sefil hayatın için beni suçlamayı bırak;

çünkü ben sana hiçbir zaman yanlış bir şey olduğunu ya da günahkar olduğunu ya da cinselliğinin kötü bir şey olduğunu söylemedim!

O yüzden seni inandırdıkları her şey için beni suçlama..

Benimle hiçbir ilgisi olmayan ve anlamadığın halde sözde kutsal yazıları okumayı da bırak;

Gün doğumunda, bir manzarada, arkadaşlarının dostluğunda, küçük bir çocuğun gözlerinde beni okuyamıyorsan, henüz yazının bilinmediği devirlerde benim adıma yazıldığı iddia edilen hiçbir kitapta beni bulamazsın !

Bana güven, ama önce kendine güven ve herşeyi benden istemeyi bırak;

Bana işimi nasıl yapacağımı sen mi söyleyeceksin?

Benden korkmayı da bırak; Çünkü ben öcü değilim ve seni yargılamıyorum, seni eleştirmiyorum, sana sinirlenmiyor, seni rahatsız etmiyorum, asla seni cezalandırmıyorum. Beni sadece sevmen yeterlidir..

Benden özür dilemeyi de bırak;

çünkü affedilecek bir şey yok. Eğer seni ben yarattıysam... Seni özgür iradenle donattım. Sana verdiğim akıl ve iradeni kullanarak yaşıyorsan seni nasıl suçlayabilirim?

Seni sen olduğun için nasıl cezalandırabilirim?

Bir yaratıcı bunu nasıl yapabilir?

Her türlü emirleri unut, her türlü yasayı unut; bunlar seni manipüle etmek için, seni kontrol etmek için, senin suçluluk hissetmeni isteyenlerin kurgusudur. Bunlara inanma, sadece kendi aklını kullan..

Kendine saygı göster ve kendin için istemediğin şeyi başkalarına da yapma. Senden tek istediğim hayatına dikkat etmen. Çünkü bu hayat ne bir test, ne bir basamak, ne bir adım, ne bir prova ne de cennete giden bir yoldur....

Ben seni tamamen özgür kıldım;

Ödül yok, ceza yok, günahlar yok, erdem yok, kimse skor taşımıyor, kimse kayıt tutmuyor.

SADECE SEVGİ VAR..!!!

Ancak hayatında bir cennet veya cehennem yaratmak için kesinlikle özgürsün.!!

Bu hayattan sonra bir ne olup olmadığını söyleyemem, ama sana bir tavsiye verebilirim ; Bu hayattan sonra bir şey yokmuş gibi yaşa. Düşün ki bu hayat senin zevk alman, sevmen ve var olman için vardır, yani hiçbir şey yoksa, sana verdiğim bu yaşama fırsatından zevk almış olacaksın. Ama eğer bir şey varsa, orada da sana iyi mi kötü mü diye sormayacağım.. Sana soracağım tek şey, beğendin mi? Eğlendin mi? En çok neyi beğendin? Yaşamında ne öğrendin ve hangi güzel işleri yaptın olacaktır..

Bana inanmayı bırak; inanmak tahmin etmek, hayal etmektir. Bana inanmanı istemiyorum, beni kendinde hissetmeni istiyorum. Beni sevmen yeterli..

Övülmekten sıkıldım, teşekkür edilmekten bıktım. Minnettarlık hissediyor musun? Bunu kendine, sağlığına, ilişkilerine ve dünyaya göz kulak olarak ifade et. İzlendiğini mi hissediyorsun?... Neşeni ifade et! Beni övmenin doğru yolları bunlardır..

İşleri zorlaştırmayı bırak ve benim hakkımda birilerinin öğrettiklerini papağan gibi tekrarlamaktan vazgeç..

Emin olabileceğin tek şey burada olduğun, ve yaşadığındır..Nitekim bu dünya harikalarla doludur.. Etrafına baktığında beni görecek ve hissedeceksin.. Neden daha fazla mucizeye ihtiyacın var ki?

Beni dışarıda ararsan bulamazsın.

Beni sadece kendi içinde bulursun.

SPİNOZA



 

GELECEĞE TEKRAR UMUTLA BAKABİLMEK....

GELECEĞE YİNE UMUTLA BAKABİLMEK AH NE BÜYÜK SAADET.....