Blog Listem

27 Aralık 2023 Çarşamba

27ARALIK 2023 ÇARŞAMBA KAPALI HAFİF YAĞMURLU BİR KIŞ GÜNÜ....


27 ARALIK 2023 ÇARŞAMBA

Bugün sabahtan beri içimde
bir huzursuzluk bir bıkkınlık...
Hayırlara vesile olsun...
Havadandır belki de...
Bazen oluyor insan öyle işte...





 




GÜNÜN SÖZÜ







GÜNDEM
Sanırım bugün 16.30 gibi....






 

26 Aralık 2023 Salı

26 ARALIK 2023 SALI GÜNEŞLİ ILIK BİR KIŞ GÜNÜ

Herkese merhaba..
Şahane birgün olmasını dilerim...
Bu kadar zamandır az çok blog yazmaya gayret ediyorum.
Bazı yorumların neden emailimde gördüğüm halde
blog un altında yorumlar kısmında göremediğimi daha
yeni öğrendim Deeptone sağolsun ikaz etti ve öğretti...
Hem yeni birşey öğrendiğim için sevindim hem çok üzüldüm
bu bilgisizliğim nedeniyle birçok değerli yorumu kaçırmışım
 taaa 2022 den 2021 den 2020 den...
Neyse okumak bugüne kısmetmiş napalım...



TARİHTE BUGÜN





GÜNÜN SÖZÜ






GÜNDEM
Henüz seyredemedim ama gündemden düşmüyor..
Birileri aşırı rahatsız olmuş....

 

23 Aralık 2023 Cumartesi

23 ARALIK 2023 CUMARTESİ GÜNEŞLİ SERİN BİR KIŞ GÜNÜ


Güzel keyifli bir haftasonu olsun hepimize inşallah.....



Tarihte bugün...




GÜNDEM

Maalesef şehitlerimiz var...
Allahtan ailelerine sabırlar dilerim..
Çok acı.....

 

15 Aralık 2023 Cuma

15 ARALIK 2023 GÜNEŞLİ VE ILIK BİR KIŞ GÜNÜ




15 ARALIK 2023 CUMA
TAKVİM YAPRAĞI



TARİHTE BUGÜN



GÜNÜN SÖZÜ








GÜNDEM....
Allah rahmet eylesin...
Keşke yerde ölüm kalım savaşı verirken 
çirkin sözlerle bağıracak kadar çirkefleşmek yerine
yardım etmeyi tercih edebilecek kadar insani duygulara 
sahip olabilselerdi...






GÜNDEM

Bazı evlerde evlatlar aç yatağa girerken
insanların gözüne soka soka
meclis bahçesinde mangal partisi yapmak..
Hiç utanmadan Hiç sıkılmadan...
yok ya yakışık almaz demeden...
göstere göstere...





 

13 Aralık 2023 Çarşamba

13 ARALIK 2023 ÇARŞAMBA .....SERİN VE PUSLU BİR GÜN...





13 ARALIK 2023 ÇARŞAMBA TAKVİMİ





GÜNÜN SÖZÜ




TARİHTE BUGÜN




                                                  GÜNDEM / HABERLER

Dünyaya rezil olduk....





Ailesine çok üzüldüm...





 

21 Kasım 2023 Salı

ÇOBANLIKTAN FİZİK PROFESÖRLÜĞÜNE PROF. HÜSEYİN YILMAZ

OKUDUM, ÜZÜLDÜM, UTANDIM

ENERCİİİİ LERİ BİLİYORUM DA  DEĞERLİ PROFESÖRÜMÜZÜ BİLMİYORUM...

Bir ülke bir millet nasıl cemaatleşir ve köleleşir?!.
Yıl 1936…
Denizli’nin Acıpayam İlçesi’nde görevli bir grup öğretmen havanın güzelliğinden faydalanıp pikniğe gittiler…
Şahane doğanın kucağında eğlenirlerken keçilerini otlatan küçük bir çobanla karşılaştılar; yanlarına davet edip çay ikram ettiler, ismini sordular.
Küçük çoban ürkek bir sesle yanıt verdi:
–Hüseyin…
Öğretmenlerden biri yanındaki gazeteyi uzatıp “Okuma yazma biliyor musun, bunu okuyabilir misin?” diye sordu.
O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdı ki, okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanmaktaydı!..
Küçük Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi almayı kabul etmeyince öğretmen bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sordu..
Yanıt hazindi:
–Yaşım 12…
3 yaşında annemi, geçen yıl da babamı kaybettim!..
Talihsiz çocuğun aslında çok zeki olduğunu fark eden öğretmenler mutlaka okumasını tembihlediler…
Hüseyin, öğretmenlerin verdiği desteğin yarattığı heyecanla Denizli’de parasız yatılı okuluna kaydoldu..
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap armağan edildi. 
O gece kitabı okuyup bitirdi ve ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine giderek şöyle dedi:
–Bu kitapta eksiklik var!..
Öğretmen çok şaşırdı.
Çünkü Hüseyin’in “eksiklik var” dediği kitap Görecelik Teorisini anlatıyordu!..
Hüseyin bu teorinin önemli bir parçasının kitapta bulunmadığını fark etmişti!..
Fen öğretmeni konuyu İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki hocası fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektupla bildirdi ve şu yanıtı aldı:
–Hüseyin liseyi bitirince yanıma gelsin!..
Albert Einstein’e uzanan yol!..
Hüseyin aynen öyle yaptı…
İTÜ Elektrik Mühendisliği’nde okumaya başladı…
Ancak yaptığı çalışmaları, ürettiği projeleri hocaları dahi anlayamıyordu.
O hocalardan biri “Bu çalışmaları ancak Amerika Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir” deyip, mektupla ona gönderdi.
Gelen yanıt müthişti:
–Hüseyin’in bu yaptığını 5 yıl önce bir grup akademisyen buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey...
Biz masraflarını karşılayacağız. Amerika’ya gelsin!..”
Hüseyin 1952 yılında yüksek elektrik mühendisi diplomasıyla İTÜ’den mezun oldu.
Bir gazetenin yaptığı kampanya ile toplanan parayla ABD’ye giden bir gemiye bindirildi.
Uzun bir yolculuktan sonra MIT’de Prof. Morse’un karşısına geçti.
Morse, Hüseyin’in tez hocası olacaktı ancak genç adamın İngilizcesi yetersizdi, profesörün söylediklerini tam olarak anlayamıyordu.
Onun da yolunu buldu, hocasına dönüp şöyle dedi:
–Write on the blackboard/ Tahtaya yazın!.
Hocasının tahtaya yazdığı tez konusunu defterine geçirdi ve üniversiteden ayrıldı.
MIT’de tez konuları genellikle 5 ile 9 yıl gibi bir sürede bitirilebiliyordu, ancak Hüseyin 3 ay sonra Morse’un karşısındaydı!..
Profesör, büyük bir şaşkınlıkla incelediği tezin mükemmel olduğuna karar verdi ancak MIT’de hemen diploma verilemiyordu.
Hüseyin başka dersler aldı ve 2 yıl sonra doktorasını alarak bu kez Princeton Üniversitesi’ne başvurdu ve orada dahi fizikçi Albert Einstein’ın öğrencisi oldu!..
Birkaç yıl sonra Boston’a dönüp, icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başladı.
İlk büyük buluşunu 1960’ların başında yaptı.
–Sesle kumanda edilen bilgisayar!..
Cumhuriyetin erdemi!
Daha inanılmazı da var:
–Hüseyin, 1958 yılında çalışmalarını yakından izlediği Einstein’ın kendisi kadar ünlü “Fonksiyon Teorisi”nde eksiklikler tespit etti ve bunu bir mektupla kendisine de bildirdi, iyi mi!..
Ancak mektup ulaşmadan Einstein öldü!..
Hüseyin bu eksikliği ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca adeta kıyamet koptu.
Bilim dünyası ikiye bölündü!.
Ve Einstein’in kuramına karşı Hüseyin’in “Kütle Çekim Kuramı” da literatüre girdi!..
Bugün dünyada çok yaygın olarak kullanılan “Siri”, “Google”, “Now”, “Cortana” gibi sesli komut sisteminin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, 27 ocak 2013’te yaşamını yitirdi…
Şimdi… Gelelim kıssadan hisseye; kendimi de katarak soruyorum:
–Bu müthiş, bu dünya bilim tarihine kazınmış ismi içimizden kaç kişi biliyor acaba?!.
Daha acıklı bir soru sorayım.
Şayet Nobel Kimya Ödülü’nü kazanmasaydı, Mardin’de yoksulluk içinde başlayan yaşamını, dünyanın en önemli bilim insanlarından biri olarak sürdüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı kaç kişi bilecek, tanıyacak, gurur duyacaktı?!.
Dünyaca ünlü, adı tıp literatürüne geçmiş Beyin Cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil’i kaç kişi tanıyor, biliyor acaba?!.
Çok sesli müzik alanında harikalar yaratan müzisyenlerimizi; 
Fazıl Say’ı, İdil Biret’i, Gülsin Onay’ı, Güner, Süher Pekinel kardeşleri, Suna Kan’ı, Gürer Aykal’ı bırakın dinlemeyi, izlemeyi, kaç kişi adlarını biliyor acaba?!.
Futbol dışında dünyada büyük başarılar elde eden sporcularımızı kaç yurttaşımız tanır çok merak ediyorum!.. 
Örnek çok, yüzlerce…
Hüseyin Yılmaz’ı Boğaziçi Aydınlar Topluluğu Grubu’nda yayımlanan bir mesaj ile tanıma fırsatı buldum.
Bu büyük bilim adamı önünde, tıpkı diğer kahramanlarımızın olduğu gibi saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Bir önemli uyarı da bize,
Türk milletine:
–Kahramanlarını, yüz ağartan önderlerini, bilim, kültür, sanat insanlarını baş tacı etmeyen, unutan, adını bile bilmeyen toplumların gideceği yer çıkmaz sokaktır; olup olacakları da cemaat ya da köleliktir!..
Geçmişten ders alınması gereken, Cumhuriyetin erdemini gayet net anlatan bir öykü…

Alıntı...

 

20 Kasım 2023 Pazartesi

Yıldız Kenter


BAYILDIM BEN BU DİNİ EĞİTİME 

“Babam Müslüman, annem Hıristiyan’dı. Bizim evde ‘Yalan söylemeyeceksin, çalmayacaksın, vicdanını temiz tutacaksın, insanlara yardım edeceksin’, bunlar konuşulurdu. İşte bunlar bizim dinimiz oldu.”
Yıldız Kenter
Saygı ile..

Daha ne olsun...Her aile bunları öğretebilse evlatlara sorun kalır mıydı evrende... ülkede... toplumda....
 

Metin Uca


Metin Uca 
Ben  de ilk pasaporala ile tanımıştım kendisini....
Çok severek izlediğim bir programdı..
Kaçırmamaya gayret ederdim....
Son yıllarda ise instagramdan takip ediyordum...
Bende naif bir insan olduğu duygusu yarattı hep..
Sanırım naif insanlar çok yaşamıyorlar...
Nerden mi biliyorum...
Rahmetli canım babamdan...
Işıklarda dinlensin....
ikisi de....
ah dediğim etkilendiğim bir yıldız kaydı yine ...
Hayat işte....



 

10 Kasım 2023 Cuma

10 KASIM 2023 CUMA ...SAYGI ÖZLEM VE MİNNETLE ....


 HER GEÇEN GÜN FİKİRLERİNİN ÖNGÖRÜLERİNİN NE KADAR DOĞRU OLDUĞUNUDAMARLARIMIZA KADAR ANLIYORUZ GAZİ PAŞAM....

 EMANETİN  TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN BEKÇİSİYİZ ....

HER DAİM KALBİMİZDE AKLIMIZDA SENİNLE BİRLİKTE  UMUTLA GELECEĞE YÜRÜMEYE DEVAM EDECEĞİZ HERŞEYE RAĞMEN....

UMUDUMUZU KAYBETMEMEYİ SENDEN ÖĞRENDİK EVLATLARIMIZA TORUNLARIMIZA DA BİZLER ÖĞRETECEĞİZ...

ÇOK ÖZLÜYORUZ ÇOK ANLIYORUZ ÇOK ANIYORUZ.....SONSUZA DEK.....

11 Eylül 2023 Pazartesi

11 EYLÜL 2023 PAZARTESİ....DERS ZİLİ ÇALDI.....HAVA YAZ MİSALİ....


UZUN BİR ARADAN SONRA MERHABA.....

Acısıyla tatlısıyla bir yaz daha bitti...
Gerçi yaz bitmiş gibi değil havalar henüz...
Ders zili de çaldı...
Sağlıkla huzurla başarılarla dolu keyifli bir 
okul yılı olsun evlatlarımız için inşallah....











Bayıldım bu yazıya ....

Belki siz de beğenirsiniz diye paylaşmak istedim...

Mine Kırıkkanat:


Geçen Çarşamba günü Kadıköy-Beşiktaş seferini yapan 15:15 vapuruna bindim. Alt arka salon yolcuları arasındaydım. Vapur kalktıktan kısa bir süre sonra, üç gencin oturduğu köşeden caz notaları yükseldi.


Delikanlının biri gitar, öteki saksofon, genç kız ise mızıka çalıyordu. Ankara’nın Bağları türküsünü, başarılı bir caz yorumuyla çalıp söylemeye başladılar. Keyifle dinliyorduk. 

Ansızın ızbandut gibi bir çımacı girdi içeri. Hiddetli adımlarla gençlerin yanına gidip, bir şeyler söyledi. Gençler müziği kesti, ama kütük yasakçılara da şerbetli görünüyorlardı. Gitar çalanın, “Para toplamıyoruz ki, müzik ve şarkı da mı yasak?” diye sorduğunu duydum.


Ansızın bir erkek yolcu fırladı kalktı yerinden. “Bu da mı yasak?” diye sordu, çam yarması vapur görevlisine. “Bu da mı?..” Bir başka yolcu, oturduğu yerden, “Biz şikâyetçi değiliz, canımız isterse para da veririz, sana ne?” diye bağırdı, kendisinden iki kat iri çımacıya.


*


Derken, inanılmaz bir şey oldu, itiraz eden ilk yolcu, türküyü kaldığı yerden alıp, avazı çıktığı kadar bağıra bağıra söylemeye başladı:


“Ankara’nın bağları da 

Büklüm büklüm yolları 

Ne zaman sarhoş oldun da 

Kaldıramıyon kolları!...”


O ana kadar sessiz kalan kadınlar, erkekler, türküyü alkışlar eşliğinde, hep bir ağızdan söylemeye başlamasın mı?


Yer yerinden oynuyordu.


İçeri girerken afrından tafrından geçilmeyen çımacı, epeyce şaşkın ve ürkmüş, çıkıp gitti. Yolcuların, “Çalın çocuklar, çalın!” diye teşvik ettikleri genç müzisyenler, Ankara’nın Bağları’nı bitirip, Commandante Che Guevara ağıtına geçtiler.


Salona, dokunanı çarpacak bir öfke egemendi.


Kimi sözlerini bilmediği şarkıya “nını, nını” diye eşlik edip el çırparken, kimileri de yüksek sesle verip veriştiriyordu: “Mevlüt okusalar yasak değil tabii!”, “Suriyeli dilencilerin para toplamasına ses çıkarmazlar ama!..” nidalarıyla.


*


Bazıları gençlerin yanına gidip, “Siz istemiyorsunuz, ben veriyorum!” diye ceplerine para tıkıştırdı. Beşiktaş’a yaklaşmıştık. Enstrümanlar kılıflandı. Müzisyenlerden gitarist olanı, “Desteğinize teşekkür ederiz”dedi. “Ama şimdi zabıtayı çağırmıştır bunlar, bizi iskeleden alacaklar. Birlikte çıkalım, belki bir şansımız olur...”


Vapur iskeleye yanaşıyordu. Gerçekten de dört zabıta bekliyordu çıkışta, lumbozlardan görüyorduk. Yolcular ayağa kalkıp gençleri ortalarına alarak çıkışa doğru yürüdü.


Küçük kızının elini tutan bir baba, müzisyenlere “Sizin eli boş çıkmanız daha doğru olur” dedi. “Verin bakayım şu gitarı bana!” 

Tüm gerçek cesurlar gibi, ufak tefek, kendi halinde bir adamdı. Aldı gitarı, bir elinde kızı, bir elinde gitar, ilerledi kapıya. Bir başka yolcu, saksofonu alıp astı omzuna. Genç kıza, mızıkayı cebine sokup, önden gitmesi söylendi. Eh, artık benim de bir şey yapmam gerekiyordu. Müzik üçlüsünün lideri olduğu anlaşılan gitariste yaklaşıp koluna girdim, “Sen benim oğlumsun, ben de senin annen, yürüyelim!” dedim.


*


Müzisyenler, yolcuların nasıl gergin ve her birinin yaptığı her hareketin bir karar olduğunun, pek farkında değildi. Gençliğe özgü aldırmazlıkla durumu çok eğlenceli buluyor, kıkır kıkır gülüyorlardı. Oysa onlara sahip çıkanlar, kavgayı göze almışlığın sessiz ciddiyeti içindeydiler.


Korumaya aldığımız gençlerin göremediği o vahim kararlılığı, onları bekleyen dört zabıta sezdi. Donup kaldılar. Gözlerinin içine baka baka, önlerinden geçip gittik, hep birlikte. Yola çıktığımızda, müzik aletlerini teslim alan gençler “Sağol abla, sağol abi!” cıvıltıları arasında uzaklaşırken, biz erişkinler aynı gergin sessizlik ve ciddiyet içinde dağıldık.


*


Hava kurşun gibi ağır, sevgili okurlarım. Bu ülkede, azgın bir azınlığın sürekli tekmelediği mutsuz çoğunluğun öfkesi artıyor. Türkiye fokur fokur kaynayan bir kazan. Kapak henüz atmadı, çünkü itici gücüne henüz ulaşmadı. Bu çoğunluğa yön vermesi gereken muhalefet partileri, ne kaynayan öfkenin farkında, ne kendilerinden kesilen umutların...


Sabır tenceresi ne zaman taşar, kapak nerede, nasıl bir gerekçeyle atar bilemem. Ama ufukta, hem iktidarın, hem de muhalefet partilerinin boyunu aşacak, atıllaşan siyasal arenayı basacak bir öfkeselinin boğuk uğultusu büyüyor.

Mine Gökçe Kırıkkanat

Cumhuriyet Gazetesi


 

31 Mayıs 2023 Çarşamba

ÖYLE YAPMALI....

Bir bahar akşamı kursağında kaldıysa hevesin,

 incindinse en dirençli yerinden,

 hırsıza kilit dayanmadıysa ve heba olduysa emeklerin,

 düşlerinin kırıkları kıymık gibi batıyorsa kalbine,

 dibi görünen bir rakı şişesi,

 mürekkebi kurumuş bir dolma kalem, 

kökü çürümüş bir çiçeğin saksısı gibi işe yaramaz,

 mühürsüz bir zarf kadar tanımsız kalakaldıysan bir bahar akşamı,

 kapıyı aç! Bulutlar girsin!

Mevsimidir; hayat fışkırır baharın damarlarından.

Bir avuç çağla badem taşı cebinde.

Bir bebeği kokla.

Bir çocuğu güldür.

Bir yaşlıyı sevindir.

Bir dostun neşesine ortak ol, bir yabancının derdine derman.

Bir kitabı otobüste unut, senden sonrakine armağan.

Birine sımsıkı sarıl.

Cam kenarına ekmek kırıntısı koy.

Uçurtma yapmayı öğren.

Islık çal.

Küfür et, ağzında açan bir çiçek gibi.

Aşk mektubu yaz.

Isırarak elma ye.

Bir tribün marşını ezbere söyle.

Kırkikindilerin hakkını ver, şemsiyeni evde unut.

Denizleri düşün.

Taşı çatlatan sabır değil, umuttur;

Umudunu çalanlara “yürü bre hızır paşa” de.

Birkaç dost bul, halaya dur.

Nasıl yenildim deme.

Ne öğrendim de.

Kalbine güneşi asanlardan ol.

Tükenme!

Evrim Kuran


 

13 Mayıs 2023 Cumartesi

17 Mart 2023 Cuma

17 MART 2023 CUMA BULUTLU ve HÜZÜNLÜ BİR MART GÜNÜ

Hüzünlü hissetiğim kırgın hissetiğim bu bulutlu mart gününde 

karşıma çıkan bu sözü çok beğendim ve paylaşmak istedim...

Hepimiz için huzurlu bir cuma ve keyifli bir haftasonu olmasını dilerim ....


"" Tırtılın yolun sonu dediğine Allah kelebek demiş...

Hiçbirimiz bizi bekleyen güzellikleri bilemeyiz""....

8 Mart 2023 Çarşamba

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ.....


Nerdeyse her gün her yerde iğrenç kadın cinayetleri işlenirken...
İstanbul sözleşmesinden bir günde saçma bir kararla çekilmişken
Evladımı köşedeki bakkala bile gönderirken başına birşey gelir mi
diye korkarken ....Pek kutlanacak bir durum yok maalesef....










Sanırım çalışan kadınların durumu
daha güzel anlatılamazdı....

 

7 Mart 2023 Salı

ELİNE BELİNE DİLİNE SAHİP OL.... 7 MART 2023 SALI....YAĞMURLU BİR MART GÜNÜ....

Hacı Bektaş-ı Veli ve moğol-selçuklu-mevlana üçlüsü

"Eline, Beline, Diline Sahip Ol" Derken Ne Demek İstedi?

Eline sahip ol: 

hırsızlık yapma.

Diline sahip ol: 

kötü söz söyleme.

Beline sahip ol: 

zina yapma.

Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir Hace Bektaş-ı Veli sözü bu. 

“Hacı” değil, “Hace”. 

Evet...  Aslı böyledir ama o'nun söylemlerini ve hayat felsefesini eline, beline, diline sahip ol diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan "Hace" sıfatını da "hacı" olarak dönüştürmüş bir toplumuz...

Şüphesiz ki Hace Bektaş-ı Veli’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da aslında başka bir derinlik içeriyor, 

Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda bir mesaj veriyordu.

Şöyle ki; Hace Bektaş Veli’nin dönemi Anadolu’nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi. 


Konya’daki Selçuklu sarayı Moğolların kuklası haline gelmiş, Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler devlet eliyle katledilir olmuştu.


Bunun en bilinen örneği Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının Farsçayı resmi dil yapmasına karşılık; 

“Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda türkçeden başka dil kullanılmayacaktır...”

fermanı yayınlamış ve yıllarca Moğol istilasına, işgalci Moğolların kuklası olan Selçuklu sarayına ve Selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin farsça olmasında büyük rolü olan Mevlana ve çevresine karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur.


Moğol –Selçuklu -  Mevlana,  üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de 


“*Ahi Evran” dır.  

Ahi Evran (evren) da tıpkı Mehmet bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür... *


İşte, Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin altında bir ulusun kavgası, bir milletin mücadelesi yatar.


*"eline sahip çık" ifadesindeki "el", "il"dir.  *

Yani yurt, vatandır... 


İline vatanına sahip çık demiştir Hace...  


*“beline sahip çık" ifadesindeki "bel", 

“toprak" tır... 

Toprak Türk milleti için kutsaldır. *


Toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir. 

İşini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, 

toprağını işle, 

toprağına sahip çık demiştir 


*Hace... "diline sahip çık" ifadesindeki "dil", 

ağzımızın içindeki organ değil, konuştuğumuz dildir, lisandır.* 

Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsçanın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir 


Hace...

Ne de güzel söylemiş, lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur. 

İşte Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; 

vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 mayıs 1919'da Samsun’a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder Atatürk’tür.


Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için Ankara’ya gelişinden önce 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde hacı Bektaş’a uğramış, Hace'nin dergâhında 2 gün kalmıştır.


O zaman;


Ahi Evran gibi ol, beline sahip çık...


Karamanoğlu Mehmet gibi ol diline sahip çık...


Mustafa Kemal gibi ol, eline/iline sahip çık...

 

*Eline, beline, diline sahip çık, 

Türk milleti...*


*Osmanlı-Türkçe Sözlük, *

VIII. Baskı,  

Mustafa Nihat Özön, 

İnkılap Kitapevi

☪︎ ЋץҐИ ☪︎ 

Hace: efendi, 

ağa, sahip, öğreten, öğretmen, hoca

Esen  kalın.


Süleyman Efe KOCAZEYBEK

 

GELECEĞE TEKRAR UMUTLA BAKABİLMEK....

GELECEĞE YİNE UMUTLA BAKABİLMEK AH NE BÜYÜK SAADET.....