Blog Listem

8 Aralık 2022 Perşembe

8 ARALIK 2022 PERŞEMBE ..SİSLİ PUSLU HAFİF SERİN BİR ARALIK GÜNÜ....



Gerçi ben pek beceremiyorum ya...



GÜNÜN YEMEĞİ

LAZANYA





GÜNÜN OLAYI

Böylesine rezillikler ülkemde yaşandığı için bunlara
izin verildiği ve korundukları için
çok ama çok üzgünüm ve endişeliyim maalesef...






GÜNÜN HİKAYESİ

Hindistan'da çok ünlü bir ressam varmış. herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu "renklerin ustası" anlamına gelen ranga geleri olarak tanısa da kısaca ranga guru derlermiş. onun yetiştirdiği bir ressam olan raçici ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek ranga guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.

ranga guru;
"sen artık ressam sayılırsın raçici. artık senin resmini halk değerlendirecek." diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş.

yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. raçici denileni yapmış.

raçici birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. çok üzülmüş tabii. emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. resmi alıp götürmüş
ranga guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. ranga guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. raçici yeniden yapmış resmi ve gene ranga guru'ya götürmüş.

ranga guru resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. raçici denileni yapmış.

birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da bırakıldığı gibi duruyor. çok sevinmiş ve koşarak ranga guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.

ranga guru demiş ki;

"sevgili raçici, sen ilk resminde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız eleştirebileceklerini gördün. hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. oysa ikinci resminde onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin.
şunu hiç unutma sevgili raçici,
kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir.


2 Aralık 2022 Cuma

KOSKOCA BİR YILI DAHA BİTİRİYORUZ...ÇOK MU HIZLI GEÇİYOR SİZCE DE....


İnanamıyorum 2022 yi de bitiriyoruz..
Koca bir yıl yine anlamadan geçti gitti...
Yeni ay ve yeni yıl güzelliklerle huzurla ve herşeyden önemlisi
sağlıkla dolu geçsin hepimiz için...
Bakalım 2023 nasıl bir yıl olucak..
Ülkemizde bence çok şanslıyız ...
Siyasi ve coğrafi özelliklerimiz nedeniyle
ülkede heyecan aktivasyon hep yüksek seviyede...
İsviçre'de İsveç'de falan yaşayamazdık çok sıkılırdık
sakinlikten huzurdan bence diye düşünüyorum:)))
Yine hepimiz için her bakımdan süprizlerle dolu bir yıl
olucak sanırım...
Hadi hayırlısı diyelim..
İyilikler düşünelim ve iyilikler gelsin başımıza her daim...
Allah hepimize değiştirebileceğimiz şeyler için bizlere
 güç ve cesaret versin...
Değiştiremeyeceklerimize de katlanmak için  sabır....
Güzel keyifli bir haftasonu olmasını dilerim kucak
dolusu sevgilerimle....
Allaha emanet olun....



 

26 Kasım 2022 Cumartesi

NUH TUFANINDAN BERİ AYNI GEMİDEYİZ !!!!

Yeniden hatırlatmalı. Mark Twain İstanbul’a geldiğinde şöyle yazmıştı: “Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.” O kalbi kırıklara dair bir hikâye de ben anlatmak isterim: “Manca” diye okunan İtalyanca’daki “mangia” kelimesi, “yemek” anlamına gelir ve Galata'daki Venedikliler vasıtasıyla, Türk diline “mancacı” diye bir kelime geçmiştir. Osmanlı’da sokak hayvanlarına bakan insan ve vakıflara mancacı denirdi. Cami önlerinde, hayvanlara özel peksimet dağıtılırdı. Evlerin önünde su ve mama kabı, doğum yapacak havyanlar içinse samandan yataklar bulundurulurdu. Mancacılar, sadece sokak hayvanlarını değil, karda-kışta aç kalan yabanî hayvanları beslemek için, kış vakti dağ başına bile yiyecek bırakırlardı. Beşiktaş’ta kuş hastanesi, Üsküdar’da kedi hastanesi, Bursa’daysa Gurabahane-i Laklakan isimli bir leylek sığınma evi kurulmuştu. “Kuş evi” ya da “kuş sarayı” denilen insan yapımı kuş evleriyse mimarlık tarihimizin yüz akıydı. Ve gelelim zalimlere: Onlar hep vardılar, hep olacaklar çünkü zalim kotası hiçbir zaman dolmaz! Hayvana zulmeden zalimlere hatırlatmalı: Sultan II. Mahmud ne zaman ki sokak köpeklerini toplatıp Sivriada’ya sürdü; İbrahim Paşa’nın Mısır ordusu, Bursa’ya kadar girdi. Halk, bunun sebebinin hayvanlara yapılan zulüm olduğuna inandığı için, köpekler adadan geri getirildi. Derken, Sultan Abdülaziz aynı şeyi yaptı ve köpekleri yine adaya yolladı: Bu kez de 1865 İstanbul Yangını çıktı ve kolera salgınınında da 30.000 İstanbullu öldü. Adaya atılan köpekler bir kez daha geri getirildi.1910'da Sivriada’ya atılan 80.000’i aşkın köpekse, Sivriada’nın isminin “Hayırsızada” olarak anılmasını sağladı. Çünkü tüm bu masumlar, adada bu kez ölüme terk edildiler: Art arda Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı patladı. Osmanlı diye bir şey kalmadı. Hayvanseverlere “hayvanataparlar” demiş köşe yazarının biri geçen gün. İki lâfından biri “Osmanlı” olan ama Osmanlı tarihini katiyen bilmeyen bu kendini bilmezi okuyunca dedim ki “Başınıza çok büyük belâ aldınız!” Çünkü sağır sultan bile bilir ki bu coğrafyada sokağa sığınmış masuma zulmedenin sonu, daima uğursuzluk olmuştur.

@ozanonen
 

25 Kasım 2022 Cuma

BİR KATLİAM HABERİYLE UYANDIK BUGÜN....


Bugün Konya hayvan barınağında yapılanlar nedeniyle
tüm gün yüreğim yandı..Kendime gelemedim..
O kadar çok sarsıldım ki..Hissettiklerimi
ifade etmekte zorlanıyorum...
Bunları yapabilecek kadar kötülükle dolu olmak...
Anlamıyorum...Anlayamıyorum...
Çok üzgünüm ve çok öfkeliyim..









 

23 Kasım 2022 Çarşamba

O KIZ KİM MİYDİ???




Dün sabaha karşı gerçekleşen Düzce merkezli depremi yaşayan hisseden
herkese büyük geçmiş olsun dilerim...Allah beterinden korusun hepimizi!!!






Çamlıca’da, uşaklı bahçıvanlı, muhteşem bi köşkte yaşayan bir delikanlıydı. Yüksek tahsil için İskoçya’ya gönderildi. Ve, Londra’da bir partide gördü onu, güzeller güzeli İngiliz gence vuruldu, aşık oldu.

Hyde Park’ta ata bindiğini öğrenince ertesi sabah soluğu orada aldı. Tanıştılar, yemek yediler, gözlerini birbirlerinden alamadılar.

Fakat kötü bir şey vardı. Ahmet Naci Bey tahsilini tamamlamış, yurda dönmesi gerekmekteydi. Kalsa olmaz, bıraksa hiç olmaz. Pat diye; “Benimle evlenip Türkiye’ye gelir misin?” dedi. Olga Cynthia sevindi ama, boynu büküktü.

‘Jack var’ dedi. Jack, oğluydu. Delikanlı dinledi, önce sıkı sıkı sarıldı, sonra hiç sorun değil, oğlumuzla gideriz dedi ve Orient Express. Ver elini İstanbul.

Bismillah nerden bulup getirdin bu gâvuru dedi ailesi. Sevdiği adam uğruna, kara çarşafa bile girdi İngiliz gelin, Müslüman oldu, Nadide ismini aldı.

Hariciye’ye giren delikanlı, Lozan’da İsmet İnönü’nün özel kalem müdürü oldu. Fakat kanun çıktı hariciyecilerin eşi ecnebi olamaz. Delikanlı mesleğimden vazgeçerim, aşkımdan asla dedi.

Başka işler yaparak evini geçindirmeye çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Önce eldeki avuçtaki bitti, sonra gümüşler, sonra gülüşler ve ardından köşk.

Tükene tükene, gecekonduya kadar düştüler. Çocukları oldu. Saracak bez bulamadılar. Bir eli yağda bir eli balda doğup büyüyen delikanlı, eşinin hiç sızlanmadan dimdik duruşunu gördükçe, yeniden yeniden âşık oluyordu ama kahrından alkole dadanmıştı.

Bir gün İngiltere Elçiliği’nden görevliler geldi, çocuklarını al, İngiltere’ye dön, eğitimlerini üstlenelim, dediler Nadide’ye. Kapıdan kovdu! Eşim Türk, çocuklarım Türk, burada babalarının yanında yaşayacaklar, ben de onların yanında öleceğim, benim için hayatını feda eden eşimi, paraya değişmem dedi.

Ahmet Naci Bey delikanlı gibi yaşadı, delikanlı gibi öldü. Nadide zatürreeden vefat etti, hayatının en çetin günlerini yaşadığı İstanbul’da kızının evinde vefat etti. Bu ailenin kızı kim miydi?

Bu kadın küllerinden doğan tiyatromuzun duayeni Yıldız Kenter’di. Aramızdan ayrılışının 3.yılında saygı ve özlemle anıyorum.

@unutulmaz.kareler
 

11 Kasım 2022 Cuma

Atam izindeyiz her daim ...Rahat uyu...




Fikirlerin  aklımızda ...Sen kalbimizde.... Sonsuza kadar...




ÇOK ÖZEL BİR ANI...

 Cumhuriyet kurulmuş, ülke ayakları üzerinde durmaya çalışırken Osmanlı'dan kalma (bugün 400 milyar dolara tekabül eden) borcunu ödemeye çalışmaktaydı... Kendi kendine yeten bir ülke inşaa etme çabası ile İtalya’dan portakal fidanları gelmiş, Antalya'da deneme ekimi yapılacaktı… Atatürk, herkesi şaşırtarak bizzat ekime gitmek ister. Fidanların içinden bir tane portakalı koparır birazını kendine birazını Salih Bozok'a verir... Tadına bayılmıştır ve ne kadar bir alana ekileceğini sorar… Bozok önündeki araziyi gösterir… Atatürk'e az gelir. "Bu portakalı gözünüzün görebildiği her yere ekin, Mersin'e ve Ege'ye de gönderin… Uygun olan Her yerde bu portakalar yetişsin" der.

Bunun üzerine "Paşam bu kadar yere ekecek kadar paramız yok." derler.
Atatürk "MERAK ETME ARTIK O KADAR PARAYA İHTİYACIMIZ YOK!" der ama kimse anlam veremez onun bu sözüne.

Portakal fidanları için meclisten büyük bir bütçe ayrılır. Atatürk'ün dediği gibi bugün portakalı ile bildiğimiz her yere bu fidanlardan o günlerde ekilir.

Kısa sürede önce portakal ithalatı biter. Kısa süre sonra da fındık, domates, portakal gibi güzellikler Türkiye'nin meşhur alametifarikaları olarak yurt dışına da satılır hale gelir.
Önce Rusya gelir ve portakal satın almak ister… Ancak bunlara nasıl fiyat biçileceği bilinmez. Atatürk'e müjdeli haber verildiğinde o gün tarlada Salih Bozok'a söylediği sözün ne demek olduğu anlaşılır.

"Bunların değeri yok Reşat! Toprağımızın meyvesini para ile satmayacağız. Toprağımızda yetişen bu meyve hayırlı bir hizmet ederek ayrılacak memleketimizden. Biz onlara bugün karınlarını doyuracak 1 portakal vereceğiz, onlar da bize bizim karnımızı 100 yıl doyuracak fabrikalarımızı verecekler" der.

📌Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası
📌Kayseri Sümerbank Tekstil Fabrikası
📌İskenderun Demir Çelik Fabrikası
📌Şişecam Fabrikası
📌Aliağa Rafinerisi
📌Seydişehir Alüminyum Fabrikası
📌Oymapınar Barajı

Ve bu fabrikalar da bugün Türkiye'nin Tekstil gibi dünyada iddialı olduğu sektörlerin alt yapısıdır…

 

9 Kasım 2022 Çarşamba

NAİF BİR ANI...2 MUM..


OKUDUM...SEVDİM...PAYLAŞTIM...

12 Eylül döneminde Bülent Ecevit, bazı yazılarından dolayı tutuklanır ve Ulucanlar Cezaevi’ne gönderilir. Çiftin ayrılığının bir kısmı da yılbaşına denk gelmektedir.

Rahşan Ecevit, üzerinde kız ve erkek resimleri olan iki tane mum alır. Kız resimli mumu eşine, erkek resimli olanı ise kendine saklayarak;
"Yılbaşını birlikte geçirmiş gibi yapalım. Bu mumları aynı anda saat 24.00’e beş kala yakalım" der eşine ve o yılbaşı böyle hüzün dolu geçer.

Bülent Ecevit, cezaevinden çıktıktan sonra eşinin verdiği mumu saklayıp evine götürür. Rahşan Hanım da aynı mumu saklamıştır. İki mumu yan yana koyup yakarlar ve bundan sonra o mumları hep yakmak için birbilerine söz verirler. Hatta birisi, diğerinden önce ölürse kalan kişi mumları yakmaya devam edecektir.

O mumlardan erkek resimli olan 16 yıl önce  söndü. Bülent Ecevit’i saygı ve rahmetle anıyorum.
 

10 NİSAN 2025 PERŞEMBE GÜNEŞLİ VE SERİN BİR BAHAR GÜNÜ

Uzun zamandır  içimden birşey paylaşmak gelmedi.. Ülkemizde yaşanan demokrasi adına utanç verici ve üzücü gelişmeler nedeniyle nefes alamadı...