Blog Listem

16 Ağustos 2022 Salı

NERDEYSE YAZ BİTİYOR....


Bir süredir gerek ülkemiz ortamı gerek benim iş 
hayatım nedeniyle tam da böyle hissettiğim 
için içimden birşeyler yazmak paylaşmak 
gelmedi maalesef...
Ha ne değişti derseniz ben de bilmiyorum...
Aslında hiçbirşey değişmedi de 
bünye uyum sağlamaya başladı galiba...










Çok beğendim....Keyifle okudum...

Sağım Solum Önüm Arkam geniş bir karakter kadrosuyla
 yakın tarihimizi,
 geçtiğimiz kırk yılı kat eden bir roman. 
İki ailenin, Selen ile Ceren ve Eylem ile Devrim adlı
 kız kardeşlerin hikâyesine yoğunlaşıyor.
 Küçük bir Ege kasabasında yaşayan genç kızlar 
sağ sol saflaşmasına,
 mahalle çocuklarının çekişmesine tanık olurlar.
 Gelgelelim hiçbiri sadece seyircisi değil bizzat faili de oldukları 
bu gelişmelerden yara almadan kurtulamaz; 
günbegün şiddetin gemi azıya aldığı bir ortamda 
katledilen gençliği, darbe dönemini ve baskıyı yaşarlar.





Harika bir diziydi...
Memleketim Ayvalıkta 
çekilmiş olması ayrıca cezbetti beni..
Şu aile dizilimi olayı aklıma yatmıyor
 birtürlü
ilginç bir olay...





Bugün hislerime ve düşüncelerime tercüman olan bir yazı ile

bitirmek istedim...Allaha emanet olun...

İnsanoğlu/kızının vahşetinde sınır yok

Freya’yı da öldürdüler

Dünya huzursuz. Ukrayna- Rusya savaşı, ABD’nin Çin’le Rusya’yla gerilimleri, Kosova’da her an patlamaya hazır etnik kriz, görüşleri yüzünden yazar bıçaklamalar. Sayısız sorunla, krizle doluyuz. Ortadoğu deseniz malum. İsrail’in Filistinliye bitmeyen zulmü, Suriye’ye emperyal çullanış, fakir Lübnan, karışık Irak. Ülkemizde demokrasi eksikliği, hayat pahalılığı, öfkeli bir adamın bağırışları, kadın cinayetleri. Nereye baksak kargaşa.

Kimseye zararı yoktu

Manzara ortadayken kalkıp bir deniz aygırından söz edilecek zaman değil denebilir. Denmesin. Yukarıda özetlediğim “insan” eliyle yaratılmış o manzaranın en masum kurbanlarından biri de işte Norveç’in “dünyaca ünlenmiş” Freya adlı deniz aygırıdır. Göz göre göre işkence edilmiş, doğal ortamından uzaklaştırılıp bir seyir nesnesine dönüştürülmüş, kimseye zararı olmayan doğanın bu güzel canlısı önceki gün insan eliyle “uyutuldu”. Hayvan öldürümlerine uyutmak sıfatını uydurdular biliyorsunuz. Vahşeti örtmeye yarayan bir tanımlama bu. Yaşama şansı kalmamış hayvan dostlarımızın acı çekmeden “uyutulmasına” itiraz edecek halim yok elbette. Ama Freya, ancak bir insanın yapabileceği bir işkence süreci sonucu ortadan kaldırılmış sağasağlam bir canlıydı.

600 kiloluk bir doğa harikasıydı bu hayvan. Küçük bir köy olan Oslo fiyordunda adını bilmeyen yoktu. Bölgeyi bir cazibe merkezine getirdiği de bilinir. Yani esir tutulduğu zaman bile, insanların işine yaramıştır. Norveç’in vahşi yetkililerinin bu talihsiz hayvana yaptıkları “ötenazi” dünyada büyük öfke uyandırdı. Siz de öfkelenin diye yazıyorum. İnsanların birbirlerini öldürmekten zaman bulduklarında başka canlılara da yönelik şiddetinden haberdar olmamız lazım ayrıca.

Tanrıçanın adını vermişlerdi

İnsanoğlu/kızı, görünürde güzellikler peşindedir, güzelliklere önem verir. O nedenle hayvana İskandinav kültüründe hem güzellik hem de aşk tanrıçası olan Freya’nın adını uygun gördüler. Freya yazın bir bölümünü Norveç’te geçiriyordu. İngiltere, Hollanda, Danimarka nihayet İsveç’te de görüldüğü olurdu. Göründüğü ya da konakladığı her yere turist çekti, para kazandırdı.

İnsanların suçu ya da ihmali veya dikkatsizliği, daha açık bir ifadeyle budalalığı yüzünden öldürülmüş bir hayvandır Freya. Onca uyarıya, yani “yakınına gitmeyin” denmesine rağmen fotoğraf çektirmek ya da onunla yüzmek için (sersemliğe bakar mısınız?) neredeyse burnunun dibine girildiğinden “tehlike” yarattığı uydurmasıyla yaşamına son verildi. Hiç bir suçu günahı yoktu. Doğanın büyük bir cömertlikle sunduğu sağlıklı hayatına rağmen, biyolojik ömrünü tamamlasına daha zaman da varken acımadan öldürdüler.

Ünü, onca kilosuna rağmen küçük teknelere tırmanırken alınan görüntülerinin tüm dünyada sevgiyle izenmesinden geliyor. Fenomen oluşu bundandır. Bunu kendisinin istediği falan da herhalde yoktu.

İnsanlar onun için tehlikeydi

Doğası neyi gerektiryorsa, onu yapıyordu. O insanlar için tehlike yaratıyor muydu bilinmez ama o insanları kendisi için tehlikeli görüyordu, muhtemelen. Bu nedenle yanına yaklaşan bir kadını hayli uzun süre kovalamıştır. İşte bu nedenle “insanlar için tehlike yarattığından” öldürülmesine karar verildi deniyor.

Bakın New York Times’da bir yazı var. Lütfen okuyun. (Norway Kills Freya, a 1,300-Pound Walrus Who Delighted Onlookers - The New York Times (nytimes.com)). Yazıda Deniz Aygırlarının (mors da denir) sosyal hayvanlar olduğu belirtilerek nadiren tek başlarına bir yere gitmeye çalıştıkları anlatılıyor. Yani kendisine dokunulmadığı sürece, o da kendisini tehlikede sanmaz, dolayısıyla saldırmaz deniyor. Sosyal bir hayvan olduğu için Freya Oslo’nun çevresini yoğun nüfuslu bir bölge olduğundan seçmiş de olabilir yazıya göre.

Ünlü İngiliz yayın kuruluşu BBC de “istisnalar dışında, insanlara saldırmadığını” yazdı morsların.( Walrus Freya who became attraction in Norway's Oslo Fjord put down - BBC News).

Tepki büyük

Sadece “bir kadını kovaladığı” ya da “teknelere zarar verdiği” için, onu bulunduğu yerden çıkarıp uzaklaştırmak yerine öldürmeyi seçen katillere tepki yağdı bu yüzden. Freya’yı, yıllardır Google arama motorunun haritasından izleyen, insanların da ona ne zaman yaklaşmaları ya da ondan ne zaman uzaklaşmaları gerektiğini duyuran Norveç Üniversitesi biyologlarından Rune Aae Facebook paylaşımında cinayete tepki göstererek Freya'yı öldürme kararının "çok acele" alındığını belirtti. Aae’nin “çok acele” lafına takıldıma, bakın. Yani öldürmek için zamanı mı beklenmeliydi? Bunu demek istememiştir belki ama ifade sorunlu.

Dünya Doğa Fonu, doğada, ağırlıklı olarak Kanada, Grönland, Norveç, Rusya ile Alaska'da başta buzla kaplı sularda olmak üzere toplam 230.000 morsun yaşadığını duyurdu. Yani sayıları ne kadar az görüyorsunuz. (İlgilenirseniz şuna da bir bakın: Walrus - WWF Arctic (arcticwwf.org)

Bir zamanlar ticari nedenlerle avlanan bir havyanken, hayvan hakları bilincinin gelişmesiyle biraz rahat yüzü gören morslar, daha sonra başka büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldılar: İklim değişikliği. Yani insan eliyle yaratılan bir felaket olan iklim değişikliği nedeniyle buzların artık çözülmeye başladığı bir felaket. Morsların yaşam alanlarının azalması demek bu.

O nedenle Freya zaman zaman soğuk Norveç denizlerine gelme ihtiyacı duyar, biraz konaklar, sonra giderdi.

İnsanoğlu/kızı çözümden sadece yok etmeyi anladığı için, biraz beklense oradan uzaklaşacak hayvanı bilerek, acımasız bir biçimde öldürdüler. Sorunu (genellikle çıkarına ters gelenleri) öldürerek, bıçaklayarak, boğazını keserek, yakarak, asarak halleden bir tür “insanlık” var ortada.

Neyse. Freya’nın da lafı mı olur derseniz, mevcut krizlerden birine takılabilirsiniz.

Tercih sizin.

Mustafa K. Erdemol

Halktv



 

30 Nisan 2022 Cumartesi

BİR BAYRAM DAHA NASİP OLDU ...


Sevdiklerinizle birlikte şeker tadında bir 
bayram dilerim herkese...
Babamın vefatından beri bayramlar bana hüzünlü
hissettiriyor maalesef ..Hayat işte ....
Sevdiklerinize bol bol sarılın...
 sevginizi göstermeyi ihmal etmeyin...
   Çünkü gerçekten fani dünya....






Çirkin Kıral'ın yaşadıkları ve o yıllarda 
ülkemizde yaşananlar eşi Fatoş Güney'in 
gözünden anılarından yola çıkarak
yazılmış bu kitap..Ben merakla okuyorum 
merak edenlere tavsiye ederim...





Çok uzun süredir beklediğim bir film pat diye gelmiş
Netflix e ..
İngiliz Kıraliyet ailesinin hüzünlü merhum gelininin
son zamanlardaki ruh hali maalesef hiç de iyi değilmiş...





Bir fıkrayla hoşçakalın...Hayatınızdan kahkahalar ve neşe eksik olmasın....

Gökte Misafir Edilen Ne Yer?

Nasreddin Hoca, Ramazan ayı boyunca vaazlar etmek, namazları, teravihleri kıldırmak üzere evine uzak bir köyde işe başlamış. Hoca’ya köyde bir oda tahsis etmişler. Görevi kısa süreli olduğundan Hoca ailesini getirmemiş, odasında tek başına kalıyormuş.

Köyde vaaz ederken bir ara Hz. İsa’nın göğe çekildiğinden söz etmiş. Camiden çıkınca yaşlı bir kadın yanına yaklaşıp :

- Hoca efendi, Hz. İsa göğe çekildi dedin, ama orada ne yeyip ne içtiğini anlatmadın!

Hoca:

- Bre kadın, günlerdir bu köyün misafiriyim. Bir gün olsun misafirimiz ne yer ne içer demediniz de, gökte misafir edilen Peygamberin ne yeyip ne içtiğini soruyorsun ! demiş




 

22 Nisan 2022 Cuma

YARIN 23 NİSAN ve NEŞE DOLUYOR İNSAN...HAVA DA ISINDI SONUNDA...


Ne şanslı çocuklarmışız..Atamız bizleri unutmamış...Ah şimdi çocuk olmak vardı yine....
Ne güzel kutlardık...Sınıflar süslenirdi...Şiirler şarkılar rontlar hazırlanırdı...
Her anı ayrı bir keyifti mutluluktu...
23NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN







Doğanın ve ısınan havaların tadını
çıkarabileceğimiz bir haftasonu olsun
inşallah hepimize ...








Bugün"" DÜNYA GÜNÜ"" ymüş...
Bizim nesil dünyanın kıymetini çok geç anladı sanki
Umarım gelecek kuşaklar bozduklarımızı düzeltebilirler....










Şahaneydi...
Laikliği savunduğu için
bilinmeyen güçlerce desteklenen
örgütler  tarafından evine bombalı paket
gönderilerek katledilen
Prof.Bahriye Üçok'un kısacık ömrüne
neler sığdırdığını okurken hem hayranlık duydum 
hem üzüntüden kahroldum...










Tam bir Meryl Streep hayranıyım..
Seyretmediğim filmi yok zannederken karşıma
çıkıverdi bu film.
Türkçe'ye 50 Cesur Kemancı olarak çevirilmiş.
Gerçek olaylardan yola çıkılarak çekilen film
sıcacık duygularla kalplere dokunan filmlerden..
Seyretmediyseniz haftasonu kaçırmayın derim...




Bir hikaye ile hoşçakalın...

SAKLANMIŞ ÖZGÜR KUŞLAR

Küçük kızın babası özgürlüklerin kısıtlı olduğu bir ülkede en ağır siyasi cezaların verildiği bir hapishane de mahkumdu. Her hafta sonu annesiyle birlikte babasını ziyaret için hapishaneye giderdi.

Bir ziyaretinde babasına vermek için özenerek bir resim yaptı ve yanında götürdü. Fakat kontrol esnasında yaptığı resim hapishane kurallarına göre uygun bulunmadı. Çünkü resimde çizdiği kuşların özgürlüğü temsil ettiğini düşünüyorlardı. Hapishanede özgürlük gibi düşüncelere yer yoktu. Bunun üzerine küçük kızın resmini oracıkta yırtmışlardı. Çok üzgün bir şekilde görüşmede babasına resim yaptığını ama izin vermediklerini söyledi. Babası da;

– Üzülme kızım, başka bir resim yaparsın. Bu sefer resminde çizdiklerine dikkat edersin, olur mu?

Küçük kız bir sonraki ziyaretinde babasına yeni bir resim yapıp götürdü. Bu sefer resimde kuşlar yoktu. Bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Bu sefer izin vermişlerdi. Babası resme keyifle baktı ve sordu:

– Hmmm! Ne güzel bir ağaç çizmişsin! Ağacın üzerindeki benekler ne? Elma mı bunlar?

Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:

– Hşşşşt! O benekler elma değil, ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!..

 

 



2 Nisan 2022 Cumartesi

RAMAZAN HUZUR GETİRSİN HEPİMİZE ....


HOŞGELDİN 11 AYIN SULTANI
Huzur ve bereket 
 getirsin inşallah hepimize..
Allah oruçlarınızı ve dualarınızı 
kabul etsin....







Bir Ramazan Fıkrası tadında geçsin gününüz.....

Bir eşek bir öküz

İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar:

- Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?"

O da kendini üstün göstermek için

-Bırak şunu, eşeğin tekidir", cevabını verir.

Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar:

– Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?

Bu softa da öteki gibi

"Bırak şunu, öküzden farkı yoktur", cevabını verir.

Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar:

– Bunlar ne erenler?

Bektaşi gülerek cevap verir:

– Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?"










 

22 Mart 2022 Salı

Çok güzel bir kitap var elimde paylaşmak istedim....

Siz de benim gibi 2. Dünya Savaşı filmlerini,
kitaplarını seviyorsanız sanırım bu kitabı da
seversiniz...

Ölümle birlikte yaşadınız mı hiç?
Her gün, her saat var olan bir ölümden bahsediyorum.


Londra, 1939... İkinci Dünya Savaşı’nın bulutları Avrupa’yı kaplamışken, genç yaşına rağmen kazandığı terzilik yeteneğiyle dikkat çeken ve kendine parlak bir gelecek kurma planları yapan on sekiz yaşındaki Ada Vaughan’ın gizemli Stanislaus von Lieben’le karşılaşması onu bir anda göz kamaştırıcı ve romantik bir dünyaya savurur. Stanislaus, Ada’yla birlikte Paris’e gitmeyi teklif edince, genç kadın kıtadaki savaş çanlarına kulağını kapatır çünkü bu onun için yeni bir başlangıç fırsatı olacaktır.



Ada artık sadece kendisi için değil, yüzünü neredeyse hiç görmediği bebeği için de hayatta kalma mücadelesi verecektir.


Takip edenler varsa yeni bir

deyim buldum "Bite your tongue"



 

14 Mart 2022 Pazartesi

14 MART TIP BAYRAMI PEK BAYRAMLIK BİR DURUM YOK GERÇİ ....


Ne kadar Mart kapıdan baktırır
 kazma kürekyaktırır
sözünü doğruluyan
 günlerden geçiyoruz.
Daha da bitmemiş
17-18 Mart gibi yeni bir
soğuk dalgası yoldaymış sanırım...

Başlıkta da dediğim gibi
 pek bir bayram havası yok
ama yine de kutlu olsun ve
gerçekten bayram gibi 
kutlanabileceği günler
yakın olsun dilerim...






1 hafta geçti üstünden
 paylaşım yapamadım bir türlü 
sanırım nerdeyse hergün her hafta
 aşağıdaki veriyi doğrulayan haberlerle
 sarsıldığım için yine kutlayacak bir şey 
bulamamdan kaynaklanıyor bu gecikme...
""2021 yılında 280 kadın
2022 yılının ilk iki ayında 98 kadın
 erkekler tarafından öldürüldü.
 217 
kadın şüpheli biçimde ölü bulundu""......



Kısacık bir fıkrayla hoşçakalın sağlıkla kalın...

Doktor’a giden yaşlı bir kadın

– Doktor bey, gaz sorunum var fakat çok fazla şikayetçi değilim. Çünkü gaz çıkardığımda ne bir kötü koku ne de ses çıkıyor. Örnek vermem gerekirse buraya geldiğimden beri 20 kez gaz çıkardım ve siz anlamadınız bile.

Bunun üzerine Doktor

– Bu hapları kullanın ve önümüzdeki hafta tekrar gelin.

Aradan 1 hafta geçmiştir ve kadın tekrardan doktora gelir.

– Doktor bey, bana nasıl bir hap verdiniz bilmiyorum. Gaz çıkardığımda ses çıkmıyor ama çok kötü bir koku ortaya çıkıyor.

Bunun üzerine doktor şöyle der.

– Çok iyi, burnunuz düzelmiş sırada kulaklar var! :))




 

5 Mart 2022 Cumartesi

5 MART 2022 CUMARTESİ CEMRE BAŞKA BİR YERE DÜŞTÜ SANIRIM!!!!


16 ŞUBAT 2022 itibariyle
kızımın okuldan taşıması sonucunda
maaile covid le tanışmış olduk sonunda...
Aşılara rağmen hepimizi 4-5 gün kadar
ateş boğaz ağrısı başağrısı öksürük kas ağrısı
ile test etti arkadaş ve kafamıza vura vura
önlemleri gevşetmememiz gerektiğini hatırlattı 
çekti gitti... Umarım bir daha uğramaz...
Hiçbirinize de uğramamasını dilerim...






Dünya delirdi yine...
Zavallı insanların bir günde
 hayatları altüst oldu.
Umarım biranönce biter
 korkunç acılar son bulur.









Covid haftamızda evde dinlenirken
denk geldiğim şahane bir filmdi..
Gerçek bir olaymış üstelik..

SAHTEKAR

Ağırlıklı işçi sınıfından insanların oturduğu varoş mahallelerinden birinde, Los Angeles banliyölerindeyiz. 1928'in mart ayında, telefon operatörü olarak çalışan anne Christine Collins (Oscar ödüllü Angelina Jolie), sakin bir cumartesi sabahında işe gitmek üzere evden ayrılırken dokuz yaşındaki oğlu Walter ile vedalaşır. Akşam evine döndüğünde her ebeveynin en büyük kabusuyla yüz yüze gelir: Biricik oğlu kayıptır. Polis tarafından çok yoğun bir arama tarama çalışması başlatılır. Ancak küçük Walter en ufak iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Ta ki aylar sonra polisten haber gelinceye dek Collins için umutlar tükenmiştir. Christine'in oğlu olduğunu iddia eden bir çocuk bulunmuştur.





Uzun zamandır okumak istiyordum.
Sonunda kısmet oldu..
Covidden karantinadayken
konusu pandemi karantina vs olan
bir kitap okumak süper denk geldi
kendimi tebrik ediyorum yani..
Konusunu yazmadım çok meşhur bir kitap
okumayan kalmamıştır bence..
Bu arada bu nobel edebiyat ödüllü kitabı
 beğenmediğimi itiraf ediyorum korka korka...



Nereye kadar acaba
 sanırım yakında atlarla ulaşım
sağlamaya dönüş olucak
 gerçekten 
inanılmaz zorluyor bütçeyi....






GALETA UNLU KARNIBAHAR KIZARTMASI

Hepimiz hasta tüm gün evde olunca değişik 
yemekler denemek istedim.
Bu da onlardan biriydi hem pratik hem çok lezzetli
oldu tarif vermiyorum internette hepsi var.
Bu gün yine yapıcam siz de yaparsanız afiyet olsun...









Beğendiğim ve paylaşmak istediğim bir hikaye ile şimdilik hoşçakalın ve sağlıkla kalın

     

BİR BARDAK SÜT


Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün, hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi.

 

Kapıyı açan sevimli genç kadını görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine "Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?" diyebildi yalnızca. Genç kadın çocuğun aç olabileceğini düşünerek onu içeri aldı ve ona bir bardak süt ile biraz kurabiye getirdi. Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra, "Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?" diye sordu genç kadına.

 

Genç kadın, "Borcunuz yok" diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti: "Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak bir bedel ödenmesini asla beklemememiz gerektiğini öğretti bize," dedi. masalsitesi.com

 

Çocuk: "O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size," dedi.

 

Howard Kelly, evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü

Sponsorlu Bağlantılar

hissediyordu.

 

Yıllar sonra genç kadın çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük bir kente gönderdiler.

 

Dr. Hovvard Kelly, konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan kadını, baygın haliyle bile, ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.

 

Uzun süren tedaviden sonra kadın sağlığına kavuştu. Dr. Kelly, denetlenmesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı, üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta kadının odasına gönderdi.

 

Kadın, elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu. Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu.

 

Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Notta şunlar yazılıydı:

 

"Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir"














 

10 NİSAN 2025 PERŞEMBE GÜNEŞLİ VE SERİN BİR BAHAR GÜNÜ

Uzun zamandır  içimden birşey paylaşmak gelmedi.. Ülkemizde yaşanan demokrasi adına utanç verici ve üzücü gelişmeler nedeniyle nefes alamadı...